_*_USL@NM@Z_*_ AYIN Üyesi


 Mesaj Sayısı : 436 Yaş : 28 Nerden : İzmir-Bornova Kayıt tarihi : 24/02/09
 | Konu: Peygamberlerin tevbe ve istiğfar etmeleri C.tesi Şub. 28, 2009 12:00 pm | |
| Şanı yüce olan Allah, Kur'ân'da peygamberlerden söz ettiğinde daima tevbe ve istiğfar kavramlarını da birlikte zikretmektedir. Hz. Âdem ve eşinin şu duasında olduğu gibi:
Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik; eğer bizi mağfiret etmez ve bize merhamet etmezsen elbette biz zarara uğrayanlardan oluruz. (A'raf, 7/23) Nuh'un duası;
Rabbim! Hakkında bilgim olmayan bir şeyi senden dilemekten yine Sana sığınırım; eğer beni mağfiret etmez ve bana merhamet etmezsen ziyana uğrayanlardan olurum. (Hûd, 11/47)
Hz. Halil (İbrahim)'in duası:
Rabbimiz! Beni anamı babamı ve bütün mü'minleri hesab gününde mağfiret eyle. (İbrahim, 14/41)
Din günü benim bütün hatalarımın bağışlanmasını isterim. (Şuârâ, 26/87)
Mûsâ (a.s.)'nın duası:
Sen bizim velimizsin; bizi mağfiret eyle ve bize merhamet eyle; çünkü sen mağfiret edenlerin en hayırlısısın.
Bize bu dünyada da iyilik yaz, âhirette de; biz sana yöneldik. (Â'r af, 7/155-156)
Rabbim! Ben kendime zulmettim; beni mağfiret et (Kasâs, 26/16)
Ayılınca: Sen yücesin, Sana tevbe ettim; ben inananların ilkiyim. dedi. (Â'raf, 7/143)
Cenâb-ı Hak Hz. Dâvud'dan da şöyle söz etmektedir:
Rabb'inden mağfiret diledi, eğilerek secdeye kapandı ve tevbe edip bize döndü.
Biz de ondan bunu affettik; yanımızda onun bir yakınlığı ve güzel bir geleceği vardır. (Sâd, 38/24-25)
Süleyman (a.s.) hakkında da şöyle buyuruyor. Cenâb-ı Hak:
Rabbim, beni mağfiret et, bana benden sonra hiç kimseye nasib olmayan bir mülk (hükümdarlık) ver. Çünkü yalnız çokça lütfeden Sensin Sen. (Sâd, 38/35)
Ama Yusuf-u Sıddık'a gelince; Cenâb-ı Hak onun hakkında herhangi bir günahtan söz etmemiştir. Bu nedenle ondan, o günaha uygun düşecek bir istiğfar şekli de zikretmemiştir. Sadece şöyle buyurmakla yetinmiştir:
Böylece biz kötülüğü ve fuhşu ondan çevirmek istedik; çünkü o, ihlâsa erdirilmiş temiz kullarımızdandır. (Yusuf, 12/24) Cenâb-ı Hak bu âyette kötülüğü ve fuhşu ondan çevirdiğini bildirmektedir. Bu ifade Hz. Yusuf tan ne kötülüğün ne de fuhşun sâdır olduğuna işaret etmektedir. Şu âyete gelince:
Andolsun kadın onu arzu etmişti; eğer Rabb'inin doğru delilini görmeseydi o da onu arzu etmişti. (Yusuf, 12/24) Burada kullanılan hemm kelimesi bünyesinde iki tür bulunduran cins isimlerden birisidir. Nitekim kavramla ilgili olarak şöyle diyor İmam Ahmed:
Hemm iki türlüdür: 1 - Hatıraların arzusu; 2 - Sırların arzusu. Kavram bir hadiste şu kelimelerle dile getirilmiştir:
Kul bir kötülüğü yapmayı arzuladığında bunu uygulamaya geçirmedikçe, bundan ona bir günah yazılmaz; ancak bu arzuyu Allah için terkettiği zaman onun amel defterine bir iyilik yazar; ancak bu niyetlendiği kötülüğü yaparsa yalnızca bir kötülük yazar amel defterine. (Buhârî, K. Rekâik, c. VII, s. 187; Müslim, K. İmân, c. 1, s. 118; H. No 131; İbn Abbas'tan Beyhâkî, Şu'ab'ul-İman, H. No 328) Burada dikkat edilmesi gereken bir nüans vardır: Şayet söz konusu edilen kul bu arzusunu Allah adına değil başka bir amaçla terkederse onun amel defterine bir iyilik yazılmaz; ancak bir kötülük de yazılmaz. Hz. Yusuf -salat ve selâm üzerine-, âyette sözü edilen kadına karşı içinde duyduğu arzuyu, Allah için terketmiştir. Bu nedenle Cenâb-ı Hak da onun bu ihlâsı için, kötülüğü ve fuhşu ondan çevirmiştir. Bu ancak, günahı gerektiren öğe bulunduğu zaman olur ki burada günahı gerekli kılan öğe arzu duyma duygusudur. Onun karşıtı ise kalbin Allah adına günahtan yüz çevirmesini gerekli kılan ihlâs tır. Hz. Yusuf (a.s.)'tan, karşılığında sevap verilen iyilikten başka bir şey sadır olmamıştır. Cenâb-ı Hak şöyle buyuruyor:
Muttaki olanlar, kendilerine şeytandan gelen bir vesvese dokunduğu zaman (Allah'ın sevap ve cezasını) hatırlarlar, hemen gerçeği görürler. (A'raf, 7/201 | |
|